Otostop Çekmek için Şanssız Günler – 2

Önceki gün, Amsterdam’dan yola çıktıktan sonra gün boyunca yol gidip hedefimiz olan Hamburg’tan oldukça uzaklaşmış; kuzeyde yağmur olmasından ötürü gidemeyeceğimizi düşünüp gün sonunda yönümüzü güneye doğru çevirmiştik.

Otostop Çekmek için Şanssız Günler – 1

Essen’da sabah uyandığımızda yağmurlu bir hava bizi bekliyordu. Çadırımızı toplayıp, en yakın süpermarket olan Penny’ye girip kendimize hem kahvaltılık hem de bizi bir iki gün idare edecek erzak aldık. Hafif yağan yağmur eşliğinde sandviçlerimizi yiyip meyve suyumuzu içtik. Almanya’da mevsim yaz olmasına rağmen öyle yağmurlar yağıyor ki kafanıza bir kova su dökülmüş hissine çok kısa sürede kapılabilirsiniz.

Essen park
Essen’daki bir park

Önceki gün akşam yemek yemek için girdiğimiz Aydın Ocakbaşı, tam karşımızdaydı. Elimizi, yüzümüzü yıkamak, dişlerimizi fırçalamak vs. gibi şeyler ve yağmurdan kaçmak için kendimizi oraya attık. İçeri girince Aydın abi bizi kapıda karşılayıp dün akşam nerede kaldığımızı, aslında bizimle tanışmak istediğini ama o anki işlerini halledinceye kadar bizim ayrıldığımızı söyledi. Kendisine otostop ile seyahat ettiğimizi, Avrupa’nın gezdiğimiz ve gezeceğimiz yerlerini anlatınca “Gelin!” dedi. “Böyle ayak üstü olmaz, oturun da bir çay içelim içimiz ısınsın.”

Aydın Ocakbaşı, Essen

Bize aç olup olmadığımızı, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını da sorduktan sonra masaya çayları getirip bizimle muhabbet etmeye başladı. “Aferin çocuklar, keşke ben de sizin peşinize takılabilsem.” dedi. Hem yaşının geçtiğini, hem de işten güçten Almanya içinde bile gezecek çok vakti olmadığından bahsetti. Türkiye’den buralara kadar gelip, bir çayını içecek iki gezginle karşılaşmanın; onlara küçük de olsa yardımcı olabilecek olmanın keyfi yüzünden okunuyordu.

Essen’da Yağmur Dindi, Yollar Bizi Bekler

Almanya’da bulunduğumuz süre içinde şu ana kadar çok da zorlanmadığımızı söyleyebileceğimiz bir otostop performansımız vardı. Alman yaşlılar genelde fazla disiplinli olduklarından bu tür bir eylemi fazlasıyla gereksiz görüyorlar ama gençler yardımcı olmaya, yardımcı olamayacak bile olsa tanışıp muhabbet etmeye hevesliler.

Biraz yürüyerek otoban çıkışına ulaşabileceğimiz bir noktadaydık. Kuzeydeki yağmurdan kaçıp Köln’e gitmeyi sonra Fransa-İspanya istikametinde devam etmeyi planladık. Otobana çıkıp otostop çekmeye başladıktan çok da uzun denilemeyecek bir sürede Bulgar bir şoför durup bizi aldı. Şu ana kadar yeterince tecrübemiz olmadığından petrol istasyonları dışındaki şehir çıkışlarından da otostop çekmek olası gibi görünüyordu gözümüze.

Yeri geldiği her an bu öneriyi tekrarlamak istiyoruz: Avrupa’da yol kenarı, şehir çıkışı, dinlenme tesisi olmayan parklar vs. gibi yerlerde otostop çekmeyin. Bir araçtan inecekseniz yol üzerindeki bir dinlenme tesisinde (petrol istasyonu) inin. Şehirdeyseniz de böyle noktalara ulaşmaya çalışın.

Kesinlikle Otostop Çekmemeniz Gereken Şehir Oberhausen

Bizi alan şoför bizi şehrin çok içine girmeden Oberhausen yol ayrımında indirdi. İndiğimiz noktada bir tane güneye, yaklaşık 250 m. ileride de kuzeye giden otobana çıkış yolu vardı. Güneye gideceğimiz için indiğimiz yerde bekleyip yaklaşık bir saat otostop çektik. İnanır mısınız bir tane araba bile frene basmadı!

Oberhausen otostop, oberhausen
Oberhausen’de saatlerce gördüğümüz yegane manzara

Acaba güneye gidenlerde mi sıkıntı var diye kendimizi avutup yaklaşık yarım saat de güneye giden yolun kenarında otostop çektik. Bir buçuk saatlik bir zaman kaybından sonra bir o yola, bir diğer yola yürüyüp yarım saatlik periyotlarla üç buçuk saatimizi sadece bekleyerek geçirdik. Bu iki yol arasında çok fazla böğürtlen vardı. Böğürtlenlerin lezzeti ve böğürtlen bulmuş olmanın sevinci sayesinde kendimizi avutarak vakit geçirdik.

Üstümüze Waffle Attılar

Artık beklemek konusunda tüm sabır sınırlarımızı kaybettiğimiz bir anda, arabanın biri altında beklediğimiz trafik ışığının kırmızıya dönmesiyle durdu. Araba tamamıyla doluydu ve bir kız camı açıp Ezgi’yi çağırdı. Ezgi’ye bir şeyler veriyordu ama ne olduğunu göremedim. Bir yandan da arabanın içinde bir şeyler arıyor gibiydiler. Yeşil ışık yandığı için şoför bekleyemeden gaza bastı (üstün Alman kuralcılığı (!)). O anda arka cam da açılıp üstümüze paket içinde waffle yağdı :).

Üstümüze waffle attılar :).

Kimi için komik, kimi için saçma sayılabilecek bu olay, o kadar vakit beklemiş bizde; çölde başından aşağıya soğuk su dökülmüş etkisi yarattı. Hemen bir tanesini çıkartıp çantamızda bulunan nutellayı sürmeye başladık. Avrupa’da ve özellikle Almanya’da olduğumuz süre boyunca bağımlılık seviyesinde çikolata tükettik. Çantalarımızda da her zaman kocaman bir nutella kavanozu ve bir iki paket çikolata bulundu.

Biz Hala Oberhausen’den Kurtulamadık

Her ne kadar moralimiz kısmen toplanmış olsa da hala hiçbir yere gidememiştik. Almanya’da en yoğun Türk nüfusunun olduğu bölgedeydik ve ne yazık ki bu bölgeyi “Avrupa’da en az insanlık gördüğümüz bölge” olarak aklımıza kazıdık. İlk beklediğimiz noktalarda waffle olayı hariç saatlerce hiçbir arabadan en küçük olumlu tepki görmediğimizden biraz daha şehre yakın bir petrol istasyonuna 15 dakika yürüyüş sonrası ulaştık. Petrole çok fazla sayıda şehre çıkan araç giriyordu. Beklediğimiz nokta öncekilerden araç potansiyeli olarak farklı değildi fakat en azından petrole girenlerle yüz yüze iletişim kurabilme şansımızı değerlendirelim istedik. Türk yoğunluğunun o kadar fazla olduğunu anlamamız, yoldan geçen arabaların, bisiklet süren insanların üzerinde Galatasaray formalarını gördüğümüzde oldu.

Oberhausen kardeş şehirler, Oberhausen
Oberhausen’e hiç hoşgelmedik.

Tahmin edin burada da ne kadar bekledik?! Yaklaşık iki saat de burada bekledikten sonra toplamda 5,5 – 6 saatimiz çöpe gitmişti.  Haritayı biraz karıştırınca bir saat civarı yürüyüp otobanın kısmen daha az tehlikeli bir noktasına çıkabileceğimizi keşfettik.

Oberhausen çıkışındaki nehir

Biraz yürüdükten sonra nehir boyunca uzanan bir parka ulaştık. Burası insanlar için yürüyüş, bisiklet gibi sporları yapabilecekleri bir yoldu. Yol kenarında nargile içenler bile vardı :).

En son otobana çıkan yol ayrımına geldiğimizde yine hiçbir araç durmayınca polis tehlikesini göze alıp otobana çıktık. Yeşillikler arasından otobana çıkıp bariyerlerin arkasından otostop çekmeye başladık.

Türk Şoför ile Küçük Türkiye Turu

Tabelalar Türkiye’dekilerden daha Türkçe 🙂

Saatlerce yolun bir o tarafına bir diğer tarafına çıkmaya çalıştığımızdan nereye gitmek istediğimize dair bir planımız kalmamıştı. Bariyerlerin arkasında henüz çantamızı çıkarmadan otostop çektik ve bir araba durdu. Nereye gittiğini bile sormadan direkt bindik. Bu bölgeden o kadar sıkılmıştık ki gideceği her yere gitmeye, en azından bir dinlenme tesisine kendimize atmaya razıydık. Şoförümüzün Duisburg’da bir firması varmış ve çevre şehirlere iş yapıyormuş. Bir iş sebebiyle de Dortmund’a gidecekmiş. Yeterli vakti olduğundan önce bir şeyler yiyip içmeyi teklif etti. Acıkmaya başladığımızdan hiç itiraz etmeden kabul ettik. Almanya ile ilgili hiçbir şey bilmeyen bir Türkiye vatandaşının bile bir şekilde duyduğu Gelsenkirchen, Bochum gibi Türk yoğunluğunun inanılmaz miktarlara ulaştığı yerlerden geçiyorduk. Herkesin Türkiye’ye tatile gittiği bir mevsimde Almanya’da olduğumuzdan sokakları kısmen sakin bir Essen bölgesine girdik.

Almanya’daki Türk Mahallelerinin Durumu

Yurtdışında geçirdiğimiz süre boyunca milletlerin ismiyle anılacak çokça mahalleye uğradığımızda gördüğümüz şey genel bir “göçmen mahallesi” kavramıydı. Faslıların, Hintlerin, Afrikalıların, Türklerin yaşadığı mahallelerde sıradan bir Alman şehrinden ayrılmış bölge tadı vardı. Türk mahalleleriyle (hatta bazı şehirlere Türk şehri diyebiliriz) diğerlerini ayırabileceğimiz farklı bir yön var: İki kültür arasında kalmışlık.

Avrupa’ya özellikle de Almanya’ya insan gücü olarak gelmiş Türkler ne yazık ki buralara uyum sağlayamamış. Bu tezimizin aksini kanıtlar nitelikte insanlarla tanışmış olsak da genel görüntü Alman olmayı başaramamış ama bu arada Türkiye kültüründen de kopmuş bir toplumdu. 90’lar Türkiye tadında mahalleler, Almanya’dan ve Almanlardan izole, kendi içine kapalı bir yaşam tarzı.

Bu kapalı yaşam tarzının oluşmasında Almanya’nın göçmenleri bir bölgeye toplama politikasının da etkisi var fakat buna ek olarak kendini kapatmaya hazır olan bir topluluk olunca aradaki bağ hiç oluşmadan kopmuş. Türk mahalleleri dışında yaşayan, hatta “Buradaki Türklerle olabildiğince muhattap olmamaya çalışıyorum, başıma ne sıkıntı geldiyse onlar yüzünden geldi.” diyen Türkler de var. Çünkü biz de şunu net söyleyebiliriz : “Avrupa’da en iyi yardımı da en kötü tepkiyi de Türklerden görürsünüz, ancak Almanya’da iseniz en büyük cahilliği Türklerde görürsünüz.” (Çok sevdiğimiz, tanıştığımız için çok çok memnun olduğumuz vatandaşlarımızı bu konudan tenzih eder; kendilerine bolca sevgilerimizi göndeririz. 🙂 )

Otostop Çekmek için Şanssız Günler – 3

Son Yazılarımızdan Haberdar Ol!

E-MAIL Listemize kayıt olursanız, haftalık yazılarımızdan haberdar olabilirsiniz !

Bir Cevap Yazın