Nürnberg (Nuremberg), hakkında hiçbir şey bilmediğimiz, sırf bizi Almanya’ya getiren Mehmet Emin abi yakınlarına geldi diye, “Gidip bir bakalım, şansımıza ne çıkarsa.” diyerek gittiğimiz bir şehirdi.
Gittiğinizde göreceksiniz ki Nürnberg, tarihi eski kentiyle (altstadt), kalesiyle, nazi döneminden kalma bina ve alanlarıyla tam bir açık hava müzesi. Biz günübirlik, Nürnberg hakkında çok bir şey bilmeden gittik demiştik ya, o yüzden Nazi zamanı Nürnberg ile ilgili çok da bilgimiz yoktu. Sonradan araştırırken gördük.
Açık Hava Müzesi Nürnberg
Önceki gün tır ile geldiğimiz dinlenme tesisinde uyanıp, tırın dolabını açıp güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Yeterince dinlenmiş olduğumuzdan erken uyanabildik. Mehmet Emin abi, hafta sonu olduğundan iki gün daha (tüm hafta sonu) burada kalacak. Olur da bu tarafa doğru dönecek olursak yine haberleşiriz diyip ayrılıyoruz. Almanya’da ilk kez otobanda otostop çekmek için otobana çıktıktan sonra bir araba bizi alıp Nürnberg’e kadar götürüyor. Otobana çıkarak kendimize ne kadar büyük bir polis tehlikesi oluşturduğumuzun farkında değiliz tabii. Daha sonra birkaç kez Almanya’da otobanda otostop çekerken polisle karşılaşınca (hatta kaçınca 🙂 ) ve otobanlarda hız limiti olmadığını öğrenince ne kadar tehlikeli bir iş yaptığımızın farkına varacağız.
Nürnberg’e 20 – 25 km. civarı bir yol kala radyoda Nürnberg ve fünfzehn kilometer kelimelerini duyuyoruz. Almanca bilmediğimizden o an radyoda söylenenler bir anlam ifade etmiyordu fakat adam hoşnut olmayan bir yüz ifadesi takınıp köy yoluna dönünce, ve akşam başımıza geleceklerden sonra anladık ki yolun devamında çalışma var. Zaten bu Almanya otobanlarında her zaman bir çalışma var. Bir yerde çalışma bitse hemen başka bir yerde başlıyor. Almanların bu konuda hem şikayetçi olduğu hem de çok sık kullanılan yollar olduğundan hak verdikleri çalışmalar bunlar. Çok fazla siyasete girmeye gerek yok şimdi 🙂
İyi ki bu yoldan gelmişiz diyebileceğimiz bir şey gördük bu yolda. Faber – Castell. Evet bildiğimiz marka olan 🙂 Nürnbergli eski bir aileymiş ve burada bir kaleleri varmış.
Hiç Bilmediğimiz Bir Şehri Keşfetme Vakti
Hiç bilmediğimiz bir şehre spontane bir şekilde gelmişsek şehirle ilgili görülecek yerleri keşfetmek için ilk adımda yaptığımız küçük bir iş bölümü var. Ezgi’nin telefonunda TripAdvisor ben de ise maps.me harita uygulaması olduğundan Ezgi bize şehrin görülmesi gereken yerlerini, yemek yenebilecek hesaplı ve güzel yerlerini bulmaya çalışıyor, ben ise haritadan bu noktaları işaretleyip hemen bir rota çıkarıyorum. Sonrasında benim Couchsurfing hesabım onaylı üyelik olduğundan dinlenmek için/yemek yemek için durduğumuz bir noktada hemen tüm şehre misafirlik isteği gönderiyorum.
İlk başlarda o kadar Almanca bilmiyoruz ki şehrin gezilecek en güzel yeri konusunda haritadan işaretlediğimiz noktalardan biri Nürnberg Altstadt. Google’da arattığınızda ise en çok çıkan fotoğraf tam merkezindeki büyük katedral. Biz kendimizce Altstadt kelimesini o katedralle özdeşleştirdiğimiz için eski şehir bölgesinin yarısını gezmiş olmamıza rağmen hala Altstadt’ı arıyoruz. 🙂 Evet Altstadt, Almanca eski şehir demek.
Bizi şehrin merkezine kadar getiren, yaşlı diyebileceğimiz yaşlardaki şoförümüz “Az ileriden sağa dönün, size her yer Nürnberg.” tarzında bir tarif yapıp saldı bizi şehre. İnternet bulup, haritadan belli noktaları işaretlesek de nasıl bir rota çizmek daha mantıklı çözemedik. Tam bu anda ne yaptık? Bir anda süper kahraman gibi yetişen Asyalı bir çift gördük ve çaktırmadan peşlerine takıldık. Çünkü bir şehrin nasıl gezileceğini en iyi uzak doğulular bilir. 🙂
Nürnberg Altstadt Girişinin Habercisi Surlar ve Hendek
Kendinizi şehir merkezine doğru attığınızda genişçe bir alanda bulunan surları ve önündeki kazılmış alanı rahatlıkla görebiliyorsunuz. Araçtan indiğimiz yerden, merkez istasyona doğru, kanalın dibinden yürüyerek; surları, kuleleri ve eski şehrin dışında kalan tarihi binaları inceleyerek yürüdük. Kazılı olan yerleri yaya yolu haline çevirmişler. İnsanlar yürüyüş yapıyor, oturup dinleniyor, bisiklet sürüyor vs.
Tam merkez istasyonun karşısında kalan, gözümüze kestirdiğimiz bir kapıdan girdik eski şehrin iç tarafına.
Girdiğimiz kapıdan hemen sağ tarafa devam eden yoldan yürüdüğümüzde Handwerkerhof Nürnberg, yani el yapımı eşyaların satıldığı küçük, şirin bir sokağa geliyoruz. Sokağın tam karşısında heybetli bir şekilde duran kulenin ismi Frauentorturm (Kadınlar Kapısı anlamına geliyor.).
Burayı geçip Königstrasse boyunca yürürken fotoğrafını gördüğümüz St. Lorenz Katedrali bir anda önümüzde beliriyor. Surlardan içeri girdiğinizden itibaren tüm binalar, kanallar, köprüler Bavyera eyaletinin kendine has özelliklerini taşıyor. Adeta bir açık hava müzesi olan şehrin bu kısmı, merkezinde St. Lorenz Katedrali’ni barındırıyor ve katedralin hangi tarafına yürürseniz yürüyün tek gördüğünüz tarih ve kültür oluyor.
Caddede aynı yönde yürümeye devam ettiğimizde karşımıza bir kanal ve kanal üzerinde iki köprü çıktı. Fotoğraf çekinmek için harika noktalar olan bu köprülerin isimleri : Fleischbrücke ve Museumbrücke
Buradan özellikle noel zamanı mükemmel bir görselliğe sahip Hauptmarkt (Christkindlesmarkt)‘a yürüyoruz. Noel zamanı Nürnberg çok güzel bir hale gelse de sıradan bir hafta sonunda veya özel etkinlikler olduğu vakitlerde bu meydana pazar kuruluyor. Genelde farklı kültürlerden farklı yiyecekleri tadabiliyorsunuz burada. Bir Asyalının suşi, Bir Türk’ün lahmacun, Bir Meksikalı’nın taco sattığına denk gelebilirsiniz burada. Ve bu saydıklarımız, burada bulunan Dünya mutfaklarından sadece birkaçı.
Hauptmarkt‘tan St. Sebaldus Kilisesi‘ne yürüyüp tam orada olduğumuz anda denk gelen bir ayini, meraktan birkaç dakika izleyip çıkıyoruz. Hava kararmadan kaleyi gezmek, sonrasında kendimize yiyecek bir şeyler ve kalacak bir yerler bulmak için hem binaları izliyor, hem de alıcı gözle şehire bakıyoruz.
Nürnberg (Nuremberg) Kalesi – Kaiserburg
1050 yılında yapılan kale II. Dünya Savaşı’nda büyük hasar gördükten sonra restore edilerek bugün şehrin en turistik mekanı haline getirilmiş. Kale ve şehir, tam anlamıyla kendinizi orta çağda hissetmek için size elinden geleni fazlasıyla veriyor. Surlarının, gözetleme kulelerinin sağlamlığı ve ihtişamı gördüğünüz ilk andan itibaren sizi etkisi altına almaya başlıyor. Eğer şehir merkezinden buraya bir araçla gelmediyseniz yol sizi biraz yorabilir fakat tırmandığınıza değecektir. Biz yürüyerek geldiğimizden yol boyu her sokağa, her caddeye girmeye çalıştık. Buraya gelmek için ne kadar yol katetmiş olsak da kendimizi yorgun değil; büyüleyici bir tarihe sahip bu şehirde kaybolmaya çalışmaktan ötürü mutlu hissediyorduk.
Kalenin bir kısmı ücretsiz, bazı özel yerleri için ise bilet almanız gerekiyor. Biz çok vakit ayırmak istemediğimizden kaleye çıkıp, içinde biraz dolaşıp şehir manzarası eşliğinde biraz dinlendikten sonra aşağı geri inmeyi tercih ettik.
Çok acıkmıştık, artık gidip yemek yememiz gerekiyordu. 🙂
Karakaya Döner
Nerede ne yiyebiliriz diye internetten araştırırken birçok restoranın bulunduğu bir iki cadde ismi bulduk. Heldengäßchen ve Brunnengasse isimli sokakların kesişiminde bulunan Karakaya Döner, Nürnberg’te ve belki de tüm Almanya’da yiyebileceğiniz en lezzetli dönerlerden biri. Belki Türkiye’deki kadar lezzetli döneriz Avrupa’da bulamayabilirsiniz ama Nürnberg’te burada yediğimiz dönerden sonra Avrupa’daki hiçbir restoran bize güzel gelmedi.
Meydanda Ezgi’nin Çantasına Takılı Tencerenin Yere Düşmesi ve Tüm Meydanın Sessizleşmesi
Kaleden çıkıp aşağıya, döner yiyeceğimiz yere doğru yürümeye başlamıştık. Plovdiv’den aldığımız tencere takımı Ezgi’nin çantasının dışına asılıydı. Pazar alanının yakınlarında bir yerlerdeyken, turist yoğunluğunun arttığı bir noktada tencere yere düşmesin mi! Çıkan sesten bizim bile nasıl korktuğumuzu anlatamayız ama otostop çekerken yolda da bir iki kez düşmüş olduğundan çok aldırmadan geri almak için eğildik. Ses o kadar kuvvetliydi ki düşen şeyin tencere olduğunu bilmesek bomba patladığını düşünebilirdik. Meydandaki herkesin düşüncesi de bu yönde oldu. 🙂
Yüzlerce kişinin olduğu bir meydan hayal edin. Aynı gün başka bir Avrupa şehrinde bir patlama olmuş. Tencere ve tava birbirine iç taraflarından geçmiş olduğundan ortada büyük bir hava var. Yani düştüğünde davul etkisi yapıyor ve ses tüm meydana yayılıyor. Sesin üzerine meydanda mükemmel bir sessizlik. Yüzlerce kişi o an size bakıyor ve herkesin suratında korku ifadesi. Ve sonrasında bomba olmadığı anlaşılınca anlamadığınız bir dil olsa da küfür olduğuna emin olduğunuz sesler 🙂
Bizse hiçbir şey olmamış gibi davranıp yerden tencerenin olduğu poşeti alıp usulca kaçtık.
Göz Göre Göre Kapalı Otobana Yürümeye Çalıştık
Karnımızı doyurduktan sonra kalacak yer bulamadığımızdan şehir dışına çıkmaya karar verdik. Hava kararmak üzereydi ve gidebilirsek sabah geldiğimiz dinlenme tesisine dönüp Mehmet Emin abinin yanında kalacaktık. Kendimize haritadan otostop çekebileceğimiz bir nokta belirleyip metroya bindik. İlk kez bir toplu taşıma aracına 3 Euro vermiş olmak, Euro harcamaya alışamamış bünyelerimizde soğuk duş etkisi yaptı. “4le çarpmamaya alışmak” için bize etkileyici vuruşu yapan ilk masrafımız buradaki metroya verdiğimiz 3 Euro’ydu yani.
Langwasser Süd durağında inip otobana yürümemiz gerekiyordu. İndikten sonra ilk 500 – 600 metre her şey, tüm tabelalar olması gerektiği gibiydi. 400 metre civarı yürümemiz gereken bir yol kalmıştı fakat son dönüşe 100 metre kala gitmemiz gereken otoban tabelasının üzerinde kocaman bir çarpı vardı. Tekrar şehre dönüp başka bir noktaya gidecek 3er Euro’yu veremezdik. Bir şekilde otobana çıkarız diyip yürümeye devam ettik.
Biz yürüdükçe tabelalar yolun kapalı olduğunu daha sık göstermeye başlıyor ama biz yola devam etmekten vazgeçmiyorduk. Otoban tam karşımızdaki köprünün üzerinde ve yaklaşık 100 metre uzaklıktaydı. O kadar yakın olmamıza rağmen bir tane araba sesi duyamıyorduk. Karşıdan araba geliyordu fakat gitmemiz gereken yöne hiçbir araba yoktu. Hava en geç 1.5 saat sonra kararacaktı. Gidemezsek ve otoban komple kapalıysa çadırımızı kurar uyuruz bu saatte dönmenin anlamı yok deyip yürümeye devam ettik.
Otoban dönüşüne gelince gördük ki yolun tek tarafı bakım için kapatılmış; diğer taraf çift yönlü kullanılmaya devam ediyor. Ve otostop çekebileceğimiz herhangi bir nokta yok. Bu inadımız bize ekstra 4 – 5 km. daha yürümemize mal oldu. Almanya’da bir otobanın ortasında elimizi, kolumuzu sallayarak yürüyorduk. Böyle bir şans insanın eline ne zaman geçer. 🙂
Şehirden gelen başka bir yolun (büyük ihtimal bizim en başta gitmemiz gereken yer) otobanla birleştiği noktaya yürüdüğümüz anda bir araç durdu. Berlin’den gelen genç bir sürücü, “Burası tehlikeli bir nokta, bu saatte sizi burada bırakmak olmaz.” deyip bizi aldı. Türk olduğumuzu öğrendiği andan itibaren her Avrupalı gibi Türkiye hakkında merak ettiklerini sormaya başladı. Daha Avrupa’da çok fazla yabancı insanla tanışmamış olduğumuzdan bu tür konular, konuşmaktan keyif aldığımız şeylerdi. Ama bir süre sonra herkes aynı şeyleri konuşmak istediğinden sıkıcı olmaya başlayacaktı.
Harita’dan kaldığımız tesisi işaretlemediğimizden yol üzerinde göz kararı bir iki tesise girdik. O kadar cana yakın biriydi ki, “Acaba bu muydu?” diye tereddüte düştüğümüz her petrol istasyonuna girip baktı. Bugüne kadar yabancı bir insandan duyduğumuz en güzel cümlelerden birini duyduk, “Size yardım etme fırsatını bana sunduğunuz için teşekkür ederim.”
Daha fazla fotoğraf için Facebook Sayfamızı ziyaret edebilirsiniz. 🙂 Nürnberg ile ilgili daha fazla bilgi, bir sonraki yazımız olacak Nürnberg Rehberi’nde, çok yakında 🙂
Ayrıca Avrupa Turumuz ile ilgili diğer yazılara yukarıdaki menülerden sırayla ulaşabilirsiniz.
E-MAIL Listemize kayıt olursanız, haftalık yazılarımızdan haberdar olabilirsiniz !