Nürnberg’den Brugge’a Tüm Gün Otostop

Ezgi’nin Brugge’daki akrabası Tamer Abi, izin süresi için Türkiye’ye tatile gideceğinden onu ziyaret etmek için Nürnberg’den direkt olarak Brugge’a gitmeye karar verdik. Yaklaşık 750 km. yolumuz olduğundan sabah erken kalkıp Mehmet Emin abi ile kahvaltımızı yaptık. Birkaç gün önce kahvaltı için aldığımız yumurtaları, birkaç çeşit peyniri ve biraz da ekmeği alıp yola koyulduk.

Günübirlik Nürnberg (Nuremberg) Gezisi

Haşlanmış yumurtalar

Almanya’da Otoban Üzerinde Otostop Çekmenin Cezası 50 Euro

Dün Nürnberg’e gittiğimiz otobanın tam karşı şeridine çıkıp bu sefer Brugge’e kadar sürecek yolculuğumuz için otostop çekmeye başladık. Kısa bir süre geçmişti ki hemen bir araba durdu. Heilbronn’a kadar olmasa da yolun yarısına kadar, başka bir bir yol ayrımına kadar, gittik. Bir Alman’dan beklenmeyecek bir şekilde, bizi yol ayrımının olduğu, otoban üzerinde bir yerde indirdi. Yüz metre kadar geriye dönüp otostop çekmeye başladık tekrar. Emniyet şeridinde 10 dk civarı otostop çekmiştik. Haritadan bakıp ileride başka bir yolun da otobana katıldığını görünce oraya yürüyelim dedik. Tam çantaları sırtlanıp yürümeye başlamıştık ki arkamızda bir arabanın durduğunu hissettim. “Ezgi, araba durdu herhalde.” dememle, arkamı dönüp polis aracını görmem bir oldu.

Polis gelmeden dakikalar öncesi

Daha Almanya’da çok vakit geçirmediğimizden ne olacağını kestirmemiz zordu. Ne kadar yeni gelmiş olsak da Almanya’ya girdiğimiz ilk dakikalardan itibaren Alman polisinin kurallar konusunda ne kadar sıkı olduğunu gözlemlediğimizden başımıza bir dert açtığımızın farkındaydık. Polis aracından, yaşları bizden çok da büyük olmayan, uzun boylu, biri gayet yakışıklı diğeri de gayet güzel iki polis memuru güneş gözlükleriyle indiler. Yanımıza gelip,

  • Burada ne yapıyorsunuz? Çok tehlikeli. Burada yürüyemezsiniz.
  • Aa, yasak olduğunu bilmiyorduk. Bizi alan bir adam buraya bıraktı, daha güvenli bir yere gitmeye çalışıyorduk.
  • Nasıl? Buraya mı?! Şoför Alman mıydı? (Dünya’da gerçekleşebilecek son şey gerçek olmuşçasına büyük bir şaşkınlıkla)
  • Evet Alman. Nürnberg yakınlarında bir yerde bindik. Burada da bizi indirdi.
  • Normalde yaya olarak otobanda bulunmanızın cezası 50 Euro. Ama suçun sizde olmadığı belli.
  • Of çok fazlaymış, biz de burada durmak istemezdik ama başka çaremiz de yoktu.
  • Arabaya gelin, sizi en yakın park alanına bırakacağız.



Gayet sevimli iki polis memuruna denk gelmiştik. Yabancı olmamız, bizi buraya bir Alman’ın bırakması, kendimizden emin, sakin davranmamız ve polislerin iyi niyetleri gibi sebepler ceza almaktan kurtulmamıza sebep oldu. Park alanına geldiğimizde bize, bir çocuğu öğütlercesine, “Burada bekleyin, otobana inmeyin olur mu? Gerçekten çok tehlikeli, size bir şey olmasını istemeyiz.” diyip gittiler. Buralarda ne kadar kurallar konusunda çok katı davranıyor gibi görünseler de kurallar ceza kesmek için değil insanların iyiliği için koyulmuş. Bunu hissedebiliyorsunuz.

Almanya’da Sadece Park Alanı Olan Kör Parklar Beklemek İçin Çok Mantıklı Değil

Heilbron² (Heilbronn kartona sığmadığı için) 🙂

Almanya’da otoban üzerindeki park alanları, eğer dinlenme tesisi ve petrol yoksa, birkaç bankın bulunduğu, bir iki tane tuvaletin bulunduğu sakin yerler. Bazı yerlerde sürekli araç sirkülasyonu olsa da bazılarına uğrayan bile olmuyor ya da kalabalık olduğunu sandığınız bir park alanı, köpeklerinin ihtiyaçlarını gidermek için birkaç dakika mola vermiş, tatile gittikleri için arabalarında yer olmayan araçlardan oluşuyor. Gündüz güvenli yerler olsa da gece pek tekin olmuyor buralar. O yüzden gerekiyorsa kilometreler öncesinde petrol ve dinlenme tesisi olan bir park alanında inmek, böyle park alanlarında inmekten her zaman daha avantajlı.

Nurnberg Brugge Otostop
Heilbronn’a kadar gittiğimiz yol arkadaşımız Bernard

Parkın çıkış noktasında oturuyoruz. Gelen geçen arabalara şirinlikler yapıp daha güzel bir noktaya gitmek için çabalarken park alanında duran bir araç sahibinin ara ara bize baktığını görüyoruz. Birkaç dakika geçtikten sonra bizi çağırmak için elini salladığını görünce hemen kalkıp gidiyoruz. Yolda sıkça duyduğumuz şeyi, normalde bu şekilde kimseyi almadığını ama bir an içinden geldiğini söylüyor. “Benim için de bir ilk olsun. Belki bundan sonra fikrim değişir sayenizde.” Çok eğlenceli ve sevimli bir insan. Ailesinin yanına hafta sonu tatili için gidiyormuş. Yol boyunca gittiğimiz, gitmeyi planladığımız yerleden, yol üzerindeki şehirler hakkında onun bildiklerinden vs. konuşarak Heilbronn’a kadar geliyoruz. Şehrin girişindeyken, bizi en yakın petrol istasyonuna götüreceğini söylüyor. Çevre yolundan devam ederken yol çalışması yüzünden ilk tesisin kapalı olduğunu görünce  “Problem değil canııııım, diğerine gideriz ne olacak diyor.” Bu şekilde, her seferinde “Problem yok.” diyerek ve git gide bu problem yoklar kahkahalara karışarak 30 – 40 km gidiyoruz. 3 tane kapanmış tesis geçtikten sonra bir sonrakine hemen giriyoruz.

brugge otostop
Almanya’da otoban kenarındaki bir tuvalet

Yol Boyunca Ara Sıra Harita ve Yol Takibi Yapmakta Fayda Var

Almanya’nın bu bölgesinde (Mannheim – Dortmund – Köln Üçgeni) endüstriyel yerleşim çok olduğundan neredeyse her 15 km.de bir şehir var. Bu kadar sık şehirler olunca da petrol istasyonları şehir içlerine açılmış, bu sebeple de şehirler arası yolda hiç dinlenme tesisi, petrol, park yok. İndiğimiz araçtan sonra biraz bekleyip başka bir araca bindik. Araç sahibi kız olduğunda Ezgi ön koltuğa bindiği için çok mutlu oluyor. Bu sefer ön koltuk Ezgi’nin. Arka koltukta ise iki tane yolcu daha var. 🙂

İki sevimli köpek yoldaşlarımız

Kız bize Heidelberg, Mannheim arası bir yere gittiğini söyledi. Biz de haritadan gideceği noktadan önceki bir petrol istasyonunu bulup sonrasında muhabbete daldık ve hiç bakmadık. Bir ara kızın dönmesi gereken yerden dönmediğini farkedince bizi Mannheim yakınlarında bir yere bırakmak için diğer yolu kullandığını anladım. Daha Avrupa’da mecburen bir park alanında otostop çekmemiz gerektiği fikrine adapte olamadığımızdan çok önemsemedim. “Nasılsa ineriz bir yerde.” dedim içimden.

İneceğimiz yer, yine bir yol ayrımıydı ve buradaki otoban araç trafiğinden ötürü daha genişti. Geniş olmasından ötürü de daha tehlikeli görünüyordu. Ayrıca daha çok trafik, daha sık polis geçmesi demekti. Yine aynı şeyi söyleriz deyip, aynı polislere denk gelmemeyi umarak kocaman otobanda otostop çekmeye başladık. Kısa bir zaman sonra bir araç durup “Bu nokta çok tehlikeli, polis gelmeden hızlıca binin yoksa sizin de benim de başımız derde girer.” deyip hızlıca aldı bizi.

Şöyle hız limiti olmayan bir noktada otostop çekmeye çalışmak pek mantıklı değil

Normalde Mannheim – Koblenz – Köln’ü görmeden Aachen üzerinden Belçika’ya girmemiz gerekiyordu. Bizim umursamamazlığımızdan ve biraz da dikkatsizliğimizden yolumuz Frankfurt – Siegen – Köln – Aachen oldu. Bazı kararsızlıklarımız ve bölgeyi bilmediğimizden yolculuğumuz boyunca Köln civarındaki otobanlardan dört beş kez daha geçecektik. Bu ilk seferimiz ve daha yolculuğumuzun da başında olduğundan  pek önemsemediğimiz bir detay oluyor.

Köln çevresindeki bölge dağlık olduğundan hava sıcaklığı biraz düşüyor buralarda. Şortla, tshirtle yola çıktığımızdan Siegen – Köln arasındaki yolda bir dinlenme tesisinde indiğimizde üşümeye başlıyoruz. Frankfurt’tan sonra hava ha bozdu ha bozacak diye diye buraya kadar geldik. Hava çok soğumuş ve yağmur bulutları tepemize doluşmuştu. Çantamızdan tshirtlerimizin üzerine giymek için bir kat daha kıyafet çıkarıyoruz ve yağmurluklarımızı çıkardığımız an yağmur yavaş yavaş başlıyor.

Ezgi’nin Arka Koltuktaki Çocuğu Uyutması

Frankfurt – Siegen arasındaki yolu gitmek için bindiğimiz araçta bir şoför, arka koltukta da sarışın, mavi gözlü, daha konuşmayı bilmese de anne, baba gibi basit kelimeleri çıkarmak için çabalayan dünyalar tatlısı oğlu vardı. Ezgi arka koltukta oturuyordu. Genelde ön taraftaki muhabbete, sesin arka tarafa çok gitmemesi sebebiyle katılamıyordu. Onun yerine yolu izlemeyi, bizi dinlemeyi ya da uyumayı tercih ediyordu. Bindiğimiz araçlarda küçük çocuklar varsa çok mutlu oluyorduk. Yabancı biriyle bir anda karşılaşan çocukların bazen utangaçlığı, bazen sıcakkanlı davranışları çok sevimli görünüyordu. Bu sefer şoför abimiz tarafından Ezgi’ye, çocuğu uyanık tutma görevi verilmişti. Daha akşam olmamıştı ve “Eğer bu saatte uyursa, gece uyumadığı için başımıza dert oluyor ufaklık.” demişti şoför. Bunun üstüne Ezgi ile çocuk biraz oynadıktan sonra Ezgi’nin şarkı söylediğini duydum. Sonrasında sesler kesilince baktık ki çocuk uyumuş. Şoför fark etmese de ben Ezgi’nin çocuğu uyutmaya çalıştığını anlamıştım. İndiğimizde de Ezgi’nin bana “Şoför çocuğu uyut demedi mi, hemen uyuttum işte.” demesi de durumu açıklıyordu. 🙂

Yağmur geliyor

Almanya’da Çok Kötü Davranan Türkle de Karşılaştık, Bizim İçin Yolunu Uzatanla da

Avrupa seyahatimiz boyunca, özellikle Almanya’daki Türklerle ilgili o kadar olumsuz şey yaşadık ki tam tersi bir tecrübeyle karşılaşmak bize “İnsanlık ölmemiş.” dedirtti ve mutlu etti.

Brugge’a gitmek için çıktığımız yolda artık Belçika’ya ulaşmamıza az bir yol kalmıştı. Köln’ün neredeyse girişi diyebileceğimiz bir dinlenme tesisinde, yağmur başlamak üzereyken önce Belçikalı bir çift durdu ve çantalarımızı sığdıramadığımızdan binemedik. İkinci duran araçsa Aachen’da yaşayan bir Türk’tü.

Önümüzde durup bize Almanca nereye gittiğimizi soran kadına İngilizce yanıt verince, konuşmamıza İngilizce devam edip araca bindik. Yolda konuşmaya devam ederken konu nereden yola çıktığımıza gelince, konuşmanın devamını gülüşmeler aldı. Türkiye’den geldiğimizi söylediğimiz an, “Ee niye İngilizce konuşuyoruz, ben de Türk’üm zaten.” dedi şoförümüz. Kendisi Aachen’da doğup büyümüş, fırsat bulduğu izin zamanlarında her yıl olmasa bile yıl aşırı Türkiye’ye gitmeye çalışıyormuş. Kendisine Türkiye’den buraya kadar otostopla geldiğimizi, Brugge’a gitmeye çalıştığımızı söyleyince hem mutlu oluyor hem de daha yolumuzun uzun olduğunu söyleyip bize yardım etmeye çalışıyordu. Bize kısaca Aachen’ı anlatıp geçtiğimiz yerleri tanıttı. Belçika sınırına çok yakın bir şehir olduğundan bazı Almanların Belçika’da, bazı Belçikalıların ise Almanya’da yaşadığından bahsetti. “Belçika’da yaşayıp Aachen’da çalışan insanlar oldukça fazla.”

Sonrasında aslında Aachen’a girmesi gerektiğini ama burada durabileceğimiz güzel bir nokta olmadığından bizi Almanya – Belçika sınırındaki petrole götürmeyi teklif etti.

Almanya – Belçika sınırı (Bunun ne olduğunu hala bilmiyoruz 🙂 )

Burası eskiden sınır kontrol kapısı olarak kullanılan noktanın hemen öncesindeki, Almanya’ya bağlı bir petrol istasyonu. Eski kapının izleri duruyor fakat Belçika’ya hoşgeldiniz tabelası olmasa Belçika’ya girdiğinizi anlamazsınız.

Almanya Sınırından Brugge’e Kadar Otostop

Belçika’ya giriş yaptığımız andan itibaren yağmur kendini göstermeye başlamıştı. Daha 220 km yolumuz vardı. Saati ve yağmurun artma ihtimalini değerlendirdiğimizde bugün Brugge değil de yakınlarında bir yerde kalma ihtimalimiz daha kuvvetli görünüyordu. Sınırda beklerken bir tane karavan bizi son anda görüp az ileride durdu. İlerideki bir noktadan Fransa’ya geçeceğini söyledi. Oraya kadar gidebilirdik. Bugün Brugge’a ne kadar yaklaşsak o kadar iyi. Kıvırcık saçlı arkadaş, bizi Fransa’ya döneceği kavşağa en yakın park alanında indiriyor. Yağmur bu sefer dinmişti ama hava da kararmak üzereydi. 20 dakika gibi bir süreyi burada araç beklemeye harcayacaktık. Sadece tırların durduğu, sessiz sakin bir park yeriydi. Bu yollarda bir Türk, iki Romanyalı tırcılar…

Romanya plakalı bir tır hemen yanımızda durdu. Çok iyi İngilizce bilmese de bize Liege havaalanının yakınındaki bir noktayı, navigasyon cihazından göstererek “Buraya kadar gideceğim, eğer gelirseniz en fazla buraya kadar götürebilirim sizi.” dedi. Yolumuzun üzerinde olduğu için hemen bindik. Hemen şoförün gideceği noktadan daha öncesinde bir dinlenme tesisi bulup ne kadar uzakta olduğunu, nerede ineceğimizi anlattım. Keyifli, hareketli müzikler eşliğinde kısa bir yolculuk yapıp ineceğimiz petrol istasyonuna geldik.

Buraya geldiğimizde Belçika’da olduğumuzu fazlasıyla hissetmiştik. Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri her ne kadar trafik konusunda fazlasıyla kuralcı görünse de Belçika’da (ve sonrasında Hollanda’da) gördüklerimiz, trafik konusunda bu iki ülkenin diğerlerinden daha üstlerde olduğunu bize gösterdi.

Araç beklediğimiz nokta, içinde büyük bir park alanı bulunduran otoban kenarı petrol istasyonunun tam çıkışı. Çıkıştan hemen öncesinde, park alanının içinde bir döner kavşak bulunuyor. Buraya bağlanan yolların biri petrolden, diğeri köy yolu olarak tanımlayabileceğimiz ara yoldan diğeri ise çıkışa giden yoldan geliyor. Kavşağın gerisinde, yolun kenarında ise renkli çizgi ile ayrılmış park alanları bulunuyor. Bizse bu kavşağı geçip otoban çıkışının hemen yakınında duruyorduk ilk başta.

Bizi almak için durmak isteyen araçlar, kavşağa kısmen uzak olduğumuzdan önümüzdeki kağıdı okuyamıyorlar, yolun kenarında duramayacaklarından –ki durmamaları için hiçbir sebep yok, iki aracın rahatça geçebileceği bir yol ve aynı anda petrolden iki araç çıkmıyor bile- kavşak etrafında bir tam tur atıp geri dönüyorlar, sonrasında park için ayrılmış çizgilerin arasına nizami bir şekilde park edip sonrasında bizi çağırıyorlardı.

Bir Şoför, Yardım Etmek İçin Kuralları Önemsemiyorsa %90 Türk veya Roman’dır

Baktık olmayacak, gittik döner kavşağın ortasına çantalarımızı atıp orada beklemeye başladık. Tam buraya geldiğimiz anda Brüksel plakalı bir araba tam önümüzde park alanıymış, yol kenarıymış demeden durdu. Biz hemen Belçikalı olmadığını durduğu yerden anlamıştık. Brüksel’de yaşayan Romanyalı abi, çocuğuyla yolculuk yapıyormuş. Bir Transporter’ın arka kapısından, arkadaki geniş bölmesine çantalarımızı ve kendimizi atıp yola koyulduk. Abi Fransızca bilip İngilizce bilmediğinden pek muhabbet edemedik ama yol boyu o Fransızca, biz yarı İngilizce yarı Türkçe bir şeyler anlatıp konuşmaya çalıştık. Brüksel – Gent yol ayrımından hemen önceki petrolde hava kararmadan yaklaşık yarım saat önce indik.

Gece Olmadan Son Durağımız : Brugge

Havanın kararmasına aşağı yukarı yarım saat kalmıştı ve beklediğimiz petrolde ya hiç araba durmuyor ya da duranlar Brugge’a gitmiyorlardı. Son bir çare, her ne kadar Almanya’daki polis meselesinden sonra otobana çıkmak konusunda dersimizi almış olsak da petrolden otobana doğru çıktık. Belçika’ya geldiğimizin habercisi yol kenarındaki bira şişeleri ve kısmen sarhoş ya da sarhoş gibi davranan şoförler eşliğinde otobana yürüyüp otostop çekmeye başladık.

Hava kararmış, otoban kenarlarındaki ışıklar yanmaya başlamıştı. Bu saatten sonra otostop çekmek hem tehlikeli hem de araç durmayacağından gereksizdi. Tam çantalarımızı sırtlayıp petrole çadır kurmayı planlarken bir araba durdu ve Brugge’a kadar gittiğini söyledi. Hemen atladık tabii. Otostop ile Türkiye’den buraya geldiğimizi öğrenince hayretle bakıp kendisinin bir şehir öteden fazlaya gidemeyeceğini söyledi. Yol boyu her yabancıyla olduğu gibi Türkiye’nin, Erdoğan’ın durumundan; nereleri gezdiğimizden ve gezmeyi planladığımızdan konuşarak Brugge’a kadar geldik.

Kendisine gideceğimiz adresi söyleyip, onun gideceği yerden uzaklığını sorduk. Navigasyon aletine adresi girince, uzaklığına baktığını düşünmüştüm fakat Brugge’a girdikten sonra tabelalara ve telefondaki haritaya baktığımda bizi evin önüne kadar götürdüğünü anladım. Tamer abini gece yarısı kapısını çaldığımızda arabayla bizi buraya getirenin, bizi gardan alan bir arkadaşımız olduğunu sanmış ama sonraki gün yemekte onun bizi yoldan alan bir Belçikalı olduğunu söyleyince buralarda birinin bizi kapısının önüne götürecek kadar iyilik yapmasına şaşırdı ve çok sevindi.

brugge
Brugge’da birkaç gece kalacağımız evin mutfağı

Günü toplam 790 km. yol giderek ve sabah tırın dolabından aldığımız azıkları yol boyu tüketerek hiç para harcamadan tamamladık. Şimdi yapmamız gereken şey, Brugge’u tanımak ve şehirde bolca vakit geçirmek.

Son Yazılarımızdan Haberdar Ol!

E-MAIL Listemize kayıt olursanız, haftalık yazılarımızdan haberdar olabilirsiniz !

Bir Cevap Yazın