Rota Plovdiv’den V. Tarnovo’ydu, Sonradan Oldu Sofya

Dinko’nun misafirleri 🙂

Plovdiv’e gelme sebebimiz olan Decathlon’a uğramak için sabah evden çıkmaya hazırlanıyorduk. Dışarıda bir şeyler yeriz diye düşünürken mutfaktan gelen seslerden dolayı çantamızı toplamayı bırakıp mutfağa yöneldik. Dinko’nun ocağın başında yumurta pişirdiğini görünce добро утро! (dobro utro) yani günaydın! deyip selam veriyoruz. Bize yumurta yiyip yemediğimizi soruyor Dinko. Böyle güzel omlet yenmez mi hiç 🙂

Stephan ile Dinko, vejeteryan olduklarından sadece bir tabak dolusu domates yiyorlar kahvaltıda. Jin ve Biz ise birer tabak dolusu omleti indiriyoruz midemize. Hem de peynirli omlet 🙂

Dinko’ya Decathlon’a nasıl gideriz diye sorarken Stephan, arabayla bizi götüreceğini söylüyor.

Karnımızı doyurup, hatıra fotoğrafı çektirip çantamızı da topladıktan sonra yola çıkma vakti geldi.

Bulgaristan’da Otobana Toplu Taşıma Araçlarını Kullanarak Çıkın, Otostop Denemeyin!

Decathlon Plovdiv

Plovdiv’deki Decathlon’un bulunduğu yer şehrin çevre yolu üzerinde. Fakat Bulgaristan’da şehirlerarası yolların ve şehirlerin yerleşimi biraz farklı. Türkiye’den Sırbistan’a kadar uzunca bir otoban var, bu otobanın etrafında şehirler konumlanmış durumda. Eğer otobana çıkmadıysanız şehirin kenarındaki (kısmen şehre dahil) çevre yolundan bile otobana otostop ile çıkmak zor.  Önce decathlon önünde yaklaşık bir saat, sonrasında şehrin çeşitli noktalarına yürüyerek yarımşar saat otostop çekip 40 derecenin üstündeki sıcağın altında toplamda 10 km. yol yürüyerek 5 – 6 saatimizi araç bulamayarak harcadık. Toplu taşıma aracıyla veya 6155 numaralı eko taksi ile kolayca ve ucuz olarak otobana kadar çıkabilirdik. Bazen yanlış verilmiş kararlar, tecrübe kazanmak için sebep olabiliyor.

Size ve kendimize kocaman bir not : Bulgaristan’da otostop otobanda bile çok zor, şehir içinde ise imkansız.

Yeri gelmişken, Plovdiv’de çeşitli numaralı taksiler var. Eğer Plovdiv’de daha ekonomik bir taksiye binmek istiyorsanız (kim istemez 🙂 ) kapısında 6155 yazan Eko Taksileri kullanın.

Meriç Nehri

Veliko Tarnovo’ya Gidemeyince Rota Değişti, Sofya’ya Gidiyoruz

Haritada da gösterdiğimiz petrole kadar biraz otostop çekerek, biraz yürüyerek geldik. Plovdiv’den Veliko Tarnovo’ya giden iki yol var. İki taraftan da gitmenin imkansız olduğunu göreceğiz ama henüz farkında değildik. Geldiğimiz petrolden otobana çıkış için tek yol var yani burada beklemekle otobana yürümek arasında hiçbir fark yok. Zaten yürümek istesek de yol çok uzun, dermanımız yok.

Burada beklerken bir tane köy dolmuşu durup bizi aldı. Paramız olmadığını söyleyince dolmuştakiler gülüp Bulgarca : “Burada misafirsiniz, paranız geçmez hemşehrim.” deyip bizi dolmuşa aldılar. Otoban kavşağına geldiğimizde bize Stara Zagora’ya doğru otostop çekip oradan Veliko Tarnovo’ya gidebileceğimizi söylediler. Araçtan indik ve yürüyerek otobana doğru çıktık. Karadeniz’e doğru devam eden bir Bulgar tır şoförü durup bizi aldı. Stara Zagora’ya 10 km.’den az kala bir kavşakta indik. Güneşin batmasına iki üç saat daha vardı. İlk indiğimizde araç trafiği neredeyse yok denecek seviyedeydi. Stara Zagora girişindeki yolu genellikle bu şehre gelen veya Romanya’ya, Yunanistan tarafından gelenler kullanıyor. Gördüğümüz plakalar ya Stara Zagora ya da Bükreş plakaydı.

Birkaç araba duruyor. Duranlar ya Stara Zagora’ya kadar gidiyor ya da yakınlardaki köylere. Bu Avrupa’da tatile gidenler arabalarını ağzına kadar dolduruyor, o yüzden Romanya’ya giden araçların durmasının ihtimali yok.

Güneş’e bakıp hesapladığımızda batmasına yaklaşık yarım saat kaldığını görünce baktık olmayacak Veliko Tarnovo sevdamızdan vazgeçip Sofya yoluna geri indik.

Güneş’in batmasına on beş dakika kala biz Sofya yoluna inmiştik. İndiğimizin üzerinden henüz beş dakika bile geçmemişti ki son hızla geçen bir araba az ileride durdu. Ne bir sinyal var ne bize durduğuna dair bir işaret. Fakat Güneş batmak üzere olduğundan o mesafeyi mecbur yürüyecektik. Güneş batarsa civarda çadır kurabileceğimiz bir yer yok, tek çaremiz de yürümek bu yüzden.

Arabaya yaklaşınca adam camları açtı ve Sofya’ya gittiğini söyledi. Atladık hemen arabaya. Hava kararmadan kendimizi atacak bir yer bulmuştuk.

Arabaya bindikten sonra kafamızda Sofya’da nerede kalacağız, acaba şehir içinde çadır kuracak yer var mı soruları dönmeye başladı. Gün boyu sıcak havada, güneşin altında yürümüş olmaktan yorulmuştuk. Gezimizin daha ilk günlerinde sırtımızdaki çantayı bu kadar uzun süre taşımak doğal olarak yormuştu. Arabada bir ara ikimiz de uyuyup kalmışız. 🙂

Sofya’ya Geldik, Sıra Uyuyacak Yer Bulmakta

Duraklarda otobüsün durakları ve saatleri yazıyor

Sofya’ya indiğimizde saat akşam 23 sularıydı. Şoförümüz, bizim nereye gideceğimizi bilmediğinden şehrin girişindeki metro istasyonunda bizi indirdi. Yolun kenarında güzel bir çim ve internet bağlantısı olan bir alan bulup çantaları attık ve internette araştırmaya başladık. Bir yandan couchsurfing, bir yandan InterRail Türkiye kalacak yer aramaya başladık. Çimlere uzanmış olduğumuzdan halimizden çok da şikayetçi değildik. Hava sıcaklığı gayet güzel, bir yandan serin bir rüzgar esiyor. Uyuyup kalmamak için hiçbir sebep yok.

Derken InterRail Türkiye grubundan Mehmet Fatih’i bulduk. Evin adresini ve binebileceğimiz otobüsün numarasını alıp durağa koştuk. Çünkü son otobüs ya geçti ya da geçmesine 5 dk. var. Tahmin edin hangisiymiş? Tabii ki son otobüsü kaçırmışız. Duraktaki elektronik tabelaya aç kediler gibi biraz daha boş boş baktık ama başka otobüsün olmadığını görünce son çare taksiye doğru yöneldik. Fatih, taksinin maksimum 10 leva tutacağını ama yine de garanti olsun diye 10 leva üzerinden pazarlık yapabileceğimizi söyledi.

Taksiciyi bulup ne kadar tutacağını sorduk. İngilizce bilmiyordu ama el kol işaretiyle, o Bulgarca, biz İngilizce-Türkçe karışık adresi tarif edip cebimizde 10 leva olduğunu daha fazla veremeyeceğimizi söyledik.

Çok şeker, yaşlı bir amcaydı taksi şoförü. Türk olduğumuzu öğrenince daha samimi davranmaya başladı. Komiklikler, şakalar… 🙂 Taksiden indiğimizde 9.50 leva tutmuştu fakat şoför gülümseyerek 10 levaya anlaştığımızı söyledi ve 0.50 levayı vermedi. Bulgaristan’da taksiler yeterince güvenli ama yine de bir yandan telefonunuzdan navigasyon açmanızda fayda var, sonuçta bilmediğiniz bir şehirdesiniz. Taksiciler yola başladığında taksimetreyi açıyor, bittiğinde ise size taksimetreden otomatik olarak fiş yazılıyor.

İnince birkaç dk. içinde Fatih bizi almaya gelip eve götürdü. Misafir olduğumuz ev, Sofya’daki evlerle karşılaştırınca ortalamanın üstünde, konumu ve evin dekorasyonuna bakınca iyi, kaliteli bir evdi.

Bir süre muhabbet edip, yorgun olduğumuzdan güzel bir uyku çektik.

Bizi İtalya’ya Götürecek Mühendis Abinin Tanımamazlıktan Gelmesi

Veliko Tarnovo’ya gidemeyince Sofya’ya dönüş yolumuzda moralimizi bozmamamızın bir sebebi de diğer gün İtalya’ya gitme şansımızın oluşu. Türkiye’den Kapıkule’ye gittiğimiz yazımızı okuduysanız hatırlarsınız, aracına alan bir mühendis abi vardı. Sofya’da buluşup onunla birlikte İtalya’ya kadar gidecektik. Akşam Sofya’ya gelince WhatsApp ile bir yazayım dedim. Cevap olarak bizi tanımamazlıktan geldi. Halbuki daha üzerinden iki gün geçmişti. Sonrasında birkaç kez aradık fakat ne telefonlarımızı açtı ne de geri dönüş yaptı.

Güzel Bir Kahvaltı ve Ev Sahibimizle Sofya Turu

Uyandığımızda öğle saatleri olmuştu. Hikayelerimizde duymaya alışık olacağınız en sık cümle bu olacak sanırım. Yoruluyoruz fakat gezerken, yeni yerleri keşfederken yorulduğumuzu unutup gün içinde 20 – 30 hatta 40 km. yürüdüğümüz oluyordu. Bu yüzden akşam olup evimize ya da çadırımıza girdiğimizde ayaklarımızda sızlamalar başlıyordu hep.

Fatih’in işleri olduğundan bize kahvaltı için birkaç yer önerdi. İlk planımız, kahvaltımızı yapıp şehri keşfetmek; Fatih’in işi bitince de bize katılmasıydı. Tam evden çıkacakken Fatih’in işinin sonraki güne kaldığını öğrenince yakındaki pastahaneden bir şeyler alıp evde kahvaltı yapmaya karar verdik.

Sofya Kahvaltı
Sabah Kahvaltımız

Bulgarlar kahvaltıda yağlı şeyler tükettiklerinden yanında boza içiyorlar. İsmi boza olsa da bizim içtiğimiz bozalardan biraz farklı. Tadını ve kıvamını tarif etmek gerekirse; boza kıvamında, biraz daha az şekerli aşure demek daha doğru olur.

Şehirde gezdiğimiz noktaları Sofya rehberimizde yazdık. O yüzden gün içinde yaşadıklarımızdan, gözlemlediklerimizden bahsetmek istiyoruz.

Sofya: Başkentte Gezilecek Görülecek Yerler

Kahvaltımızı yaptıktan sonra çıkıp merkeze doğru gitmeye karar verdik. Sofya’da merkeze gitmek için üç kişiyseniz taksiye binmek verdiğiniz para ve konforu düşündüğünüzde daha avantajlı. Türkiye Büyükelçiliği’nin bulunduğu caddenin başından Üniversite’ye doğru yürüdük. Türkiye’de ve yurt dışında diğer ülkelerin büyükelçilik binalarına baktığınızda geleneklerini ve tarihlerini yaşattıklarını görüyorsunuz. Hangi ülkenin elçiliği olduğunu görmeden bile kolayca tahmin yürütebiliyorsunuz. Bizim binalarımız ise ya sıradan bir apartman dairesi ya da sıradan beton bir bina.

Türkiye Sofya Büyükelçiliği
Türkiye Büyükelçiliği

Sofya’daki elçilik binası ise biraz daha bakımlı ve diğer ülkelerdeki binalarımıza kıyasla daha görkemli. Katedralin kapanma ihtimaline karşın önce Alexander Nevski Katedrali’ne doğru yürüyoruz. Sofya deyince akılda canlanan ilk yer burası.

Sofya Katedral
Alexander Nevski Katedrali

Alexander Nevski Sofya

Sonrasında Üniversite’nin içine girip koridorlarını, salonlarını turluyoruz. Tarih kokan bir üniversite ve içinde gezmek gerçekten çok keyifli.

Sofya Üniversite
Üniversite Binası
Üniversite Binası

Meclis binası, kütüphane, tiyatro, opera binası derken biraz yorulduk ve bulduğumuz ilk parka kendimizi attık. Bu park o kadar huzurlu ve sakin ki…

Sofya’daki bir park

Yaşlılar satranç tahtasını ve saatini alıp geliyor, gençler bir köşede kendilerince eğleniyor, aileler çocuklarını gezdiriyor. Bizse bir banka yayıldık oturup etrafı seyrediyoruz. Parkın arka tarafı ana cadde olmasına rağmen hiç araba sesi yok içerde. İnsanlar da boş yere gürültü yapmıyorlar. Aradığımız park ortamı kesinlikle bu 🙂

Katedrale giden park

Buradan çıkıp yürümeye, Serdika Antik kentinin kalıntılarının bulunduğu metro altgeçidinden geçip Banyabaşı Camii’nin olduğu yere doğru gidiyoruz.

Serdika Antik Kalıntıları

Antik Yol

Banyabaşı Camii

Fatih, burada böyle bir kalıntı olduğunu biliyor ama biz bir anda garip taşların olduğu bir yere gelince doğal olarak şaşırıyoruz. Tarihi eserler, insanlarla iç içe duruyor ama kimse zarar vermeye veya çalmaya tenezzül etmiyor.

Üniversite içindeki bir salon
Üniversite içindeki bir salon

Sarı Arnavut Kaldırımları

Sofya mimarisi
Mimari manzara için güzel bir nokta 🙂

Sonrasında aslan heykellerinin bulunduğu adliye binasının önünden geçiyoruz. Buradaki aslanlar, Sofyalıların buluşma noktası. Birileriyle buluşacaksanız genellikle “Aslanların orada buluşalım.” deniliyor ve bu meydana geliyorsunuz. 🙂

Adliye binası

Aslan heykelleri
Sofya Vitosha Bulvarı
Vitosha Bulvarı

 

Şehrin büyük bir kısmını gezip Vitosha Bulvarı’na çıkıyoruz. Bulvar, kafelerle, barlarla ve mağazalarla dolu, trafiğe kapalı bir bölge. Kafelerden birinin bulvar üzerindeki masalarından birine oturup bir şeyler içiyor, biraz daha dinleniyoruz.

 

 

Aileler Çocuklarını Çok Daha Özgür Yetiştiriyorlar

Belki küçük bir ayrıntı olarak görünebilir ama buradaki çocuklar çok nadir ağlıyor. Çocuklar Dünya’yla bizim ülkemizde olduğundan daha fazla iletişim halindeler. Bir parkta otururken köpeğin peşinden emekleyerek koşan bir bebek, annesinin kahvesine parmağını batırdığında annesinden tokat yemeyen bir bebek, üstü kirlendi diye azarlanmayan bir bebek her zaman görebileceğiniz çocuk modellerinden.

Vitosha Bulvarı’ndaki bir kafede oturup gelen geçenleri incelerken yürümeyi yeni öğrenmiş bir çocuk dikkatimizi çekti. Koşmaya çalışması, etrafına gülücükler saçmasıyla çok sevimli görünüyordu. Tam böyle düşünürken çocuk yüzünün üstüne öyle bir düştü ki biz öyle düşsek içimiz bu kadar acımazdı.

Bu örneğin aynısı bizim ülkemizde olsa ailelerin tepkisi bir anda çocuğun başına toplanıp yaygarayı basmak, çocuğun canı yanmamış olmasına rağmen onu hem korkutup hem de canının yandığına ikna etmek olurdu. Çocuğun anne ve babasının ne yaptığını tahmin etmek ister misiniz? Tabii ki endişelendikleri yüzlerinden belliydi fakat çocuğun yanına gelinceye kadar çocuk gülerek ayağa kalktı.

Bizim kültürümüzde çocuğun değeri tabii ki tartışılmaz derecede önemlidir fakat sevmek, değer vermekle çocuğu doğru eğitmek arasındaki farkı öğrenmemiz gerekiyor sanırım. Yanlış anlaşılmasın, bu demek değildir ki tamamen yanlış yapıyoruz. Gezerken gördüğümüz en önemli şey bizim doğrularımız ve yanlışlarımız oldu. Yanlışlarımızı doğruya çevirmek hepimizin ihtiyacı olan şey.

Biraz Daha Gezip Eve Dönüyoruz

Kara Camii

Ahududusuna kavuşmuş Ezgi 🙂

Yolumuz buradan sonra, Mimar Sinan’ın yaptığı rivayet edilen Kara Camii’ye doğru devam ediyor. Buraya giderken yol üzerinde kitapların satıldığı, köylerinde yetiştirdikleri meyveleri satan teyzelerin olduğu sahaflar çarşısından geçiyoruz. Ezgi buradaki ahududuları görünce bize kedi gibi bakıyor. Dayanamayıp ona bir bardak ahududu alıyoruz. 🙂 Buradan tramvay ile Sofya NDK oradan da tekrar tramvaya binip eve geçiyoruz. Akşam yemeğimizi evde yiyip balkonda biraz daha muhabbet ediyoruz.

Sofya NDK
Akşam Yemeğimiz

Sabah uyanınca planımız Sırbistan’a, büyük ihtimalle Belgrad’a varmak.

Son Yazılarımızdan Haberdar Ol!

E-MAIL Listemize kayıt olursanız, haftalık yazılarımızdan haberdar olabilirsiniz !

One thought on “Rota Plovdiv’den V. Tarnovo’ydu, Sonradan Oldu Sofya

Bir Cevap Yazın